top of page

2004

Doçent

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi

2014

Yardımcı Doçent

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi

2021

Profesör

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi

Oto-Portre.JPG

Sanatçı Görüşü

Bosch, Brueghel, Fussli ve Goya’nın fantastik kaprisleri ile Alman Dışavurumculuğundan etkilenmekle birlikte çalışmalarında Gotik ve Kara romantik minvalde izleyicinin dikkatini Tempus Fugit; zaman akıp geçer, manasına çekmektedir. Bu düşünsel-kavramsal doğrultuda ressamın tüm dönemlerinde yakalayabileceğimiz bitmez tükenmez bir leitmotif olan iskeletler, Augustus dönemi Romalı şair Quintus Horatius Flaccus’un carpe diem, quam minumum credula postero; Latince günü yakala, yarına mümkün olabildiğince az güven, deyimini hatırlatmaktadır. Sanatçı, Tempus kavramını esasen zamanın düzenli bir devir hali olarak nitelemek isterken ayrıca benzer kelimeden türetilmiş olan Latince kökenli bir deyime; Stoacıların en önemli düsturlarından olan momento mori; ölmen gerektiğini unutma!.. Ya da ölümü hatırla!.. Anlamına gelen görsel -karnavalesk ve grotesk ifadelerle Barok Ölüm Dansı (danse macabre) kavramına da dikkatimizi çekmektedir. Bu kavram doğrultusunda yapıtları geçmişten bu yana hiçlik, boşluk ve beyhudelik anlamlarına gelen ve özel bir natürmort türü olarak işlenen vanitas resimleriyle de bir bildirim içerisindedir. Kuşkusuz çağımızın en önemli macabre yazarları Robert Bloch, Jorge Louis Borges ve Ray Bradbury’nin yanı sıra esasen bu estetiğin ilk eserlerini 1849’da Franz Liszt’in piyanoya uyarladığı Saint-Saens bestesinin Horowitz yorumunda da görmekteyiz. Camille Saint Saens’ın Scordatura tekniği kullanarak ölülerin mezarlarından çıkıp sabaha kadar dans etmelerini yansıtan iskeletlerin hareketlerini, tıpkı yaylı çalgıların çıkardığı uyumsuz seslerde anlatmakta olduğu gibi; Tempus fugit, Daloğlu’nun resimlerinde de tekrar tekrar vurgulanmaktadır. Onun sanatı, Gotik edebiyat ve sanat geleneklerini yansıtan imajlarla, sömürgeciliğin kalıntıları ve sosyal politik konularla ilgili diğer imajlar arasındaki karşıtlığı ortaya koymaya meyil gösterir. Sanatçı için sıklıkla kullandığı metaforları arasında yer alan minator referanslı öküz, at ve boğa kafatasları, antik İyon, Grek ve Hispanik Akdeniz kültürümüzün ortak bir yansımasını simgelemektedir.

1971

Ankara

1987-1990

Yılları arasında mimar, ressam ve heykeltıraş Mükremin MUNGAN’ın kurduğu resim atölyesinde ilk çizim ve resim dersleriyle birlikte Yakın Doğu Mitolojisi ve sanatın toplumsal tarihi üzerine ilk kuramsal bilgilerini edindi.

Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü'nden Prof. Dr. Zafer GENÇAYDIN atölyesinde mezun oldu. Lisans eğitimi sırasında, Prof. Dr. Kaya ÖZSEZGİN'in verdiği Sanat Tarihi dersleri ve özellikle Prof. Dr. Sıtkı M. ERİNÇ'in verdiği Sanat Teorileri, Sanat Ontolojisi ve Kültür Tarihi dersleri, akademik ve teorik çalışmalarının temelini oluşturdu.

1990-1994

Resim Bölümü

Hacettepe Üniversitesi
Ankara

1995-1997

Resim Yüksek Lisansı

Hacettepe Üniversitesi

Ankara

1995 yılında, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Programı kapsamında, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Morfoloji Binası’nda Prof. Dr. Veysel GÜNAY’ın danışmanlığında, 3.5x6 metre boyutlarındaki ilk özgün duvar mozaiği olan "Mısır Tanrısı Osiris’in Parçalanışı" adlı çalışmasını tamamladı.

1997 yılında, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim Anabilim Dalı’nda Prof. Dr. Zahit BÜYÜKİŞLEYEN’in danışmanlığında, "Yüzey Resminin Dinamik Modülasyonunda Deformasyon ve Erotizm" başlıklı teziyle yüksek lisansını tamamladı. Aynı yıl, Fransız ressam Henri Matisse'in "Yüzme Havuzu" ve "Mavi Kolajlar"ını, Ankara Üniversitesi Konservatuvarı Resital Salonu'nda dört ayrı duvara kuru sıva-emaye tekniğiyle yorumladı.

ABD, New York, Westchester-Tarrytown'daki Marymount College'da bir yıl boyunca Akademik İngilizce ve Amerikan Kısa Hikâye eğitimi aldı. Eğitim süresince, New York Metropolitan Sanat Müzesi, MoMA, Guggenheim Müzesi ve Whitney Amerikan Sanat Müzesi gibi önde gelen kurumlarda "Resimde Şiddet İmgeleri" ve "Alman Ekspresyonist Sanatı" üzerine araştırmalar yaptı. Ayrıca, Manhattan'ın East Side bölgesindeki 1453 York Avenue'de kurduğu atölyede, Yeni Nesnellik (Neue Sachlichkeit) akımı etkisinde, Max Beckmann'ın sanatından yoğun şekilde ilham alarak yurtdışındaki ilk özgün eserlerini üretti.

1998

Academic English and American Short-Story

Marymount College

Westchester-Tarrytown, New York, USA

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde Mozaik Teknikleri üzerine uygulamalı dersler ile Sanat Teorileri, Estetik ve Sanat Ontolojisi, Bilimsel Araştırma Yöntemleri, Akademik Makale ve Tez Yazım Teknikleri üzerine yüksek lisans ve doktora düzeyinde teorik dersler vermeye devam etmektedir. Halen Resim Bölüm Başkanı ve Ana Sanat Dalı Başkanı olarak görev yapmaktadır.

Academic Articles

  • Alman Dışavurumculuğunun ekonomi-politiği ve felsefi kültür-kritiğini düşünme cesareti gösteren bu uzun makale, Hıristiyan ütopyasının kendine özgü nitelikleri ve onun ütopik sosyalizm ile olan organik bağına dikkati çekmeye çalışarak, Primitif Kültürlerin Die Brücke ve Dresden Ayrılıkçıları üzerindeki Politik ve Felsefi Etkilerini inceleyecektir. Söz konusu dışavurumcu sanatın rasyonel özü; tarihsel bunalım noktası: Birinci Dünya Savaşı ve Bolşevik Devrimidir. Savaşın vahşi gerçekleri, ütopyacı spekülasyonları körüklediğinde, Batı Avrupa’da iki büyük felsefe akımı; İngiliz kaynaklı egoizm ve nefsine düşkünlük ile Prusya kaynaklı idealizm akımı arasında sıkışmış olan Alman Dışavurumcuları, ilkel sanata yönelerek, eşitlikçi komünal yaşama karşı özlemlerini dile getirdiler. Ancak çatallanan nokta; daha insancıl, sınıfsız bir toplum oluşturmayı düşünen Marx’ın çizdiği yol mu? Yoksa Nietzsche’nin Üst-İnsan’ın Güç İstenci’nin Diktatörlüğü mü? Yoksa Weitling’in İsa’nın öğretisine uygun politika kuracak yenilenmiş bir Hıristiyan Sosyalizmi’ne mi, yönelmeleri gerekecekti. Bu üç soru ya da yönelim, dışavurumcuların huzursuzluklarının kökenindeki edebi ve sanatsal girişimlerinin çelişkilerle dolu açıklamasını vermektedir. Sonuç: Başarısızlık… Ancak yaşadıkları devrin sıkıntılarını ciddi şekilde incelememiş ve bir çözüm bile aramamış olmalarına rağmen yaşadıkları çağın sorunlarını eserlerine öylesine işlemişlerdir ki, bu yapıtlar zamanlarını en iyi biçimde belgeleyen estetik bir nitelik kazanmıştır

    Daha fazla

  • Tarih ve sanat; tıpkı ritüeller, kutsallaştırma ayinleri, cenaze törenleri,mitoslar ya da söylence anlatıları gibi bir iktidar yaratıcısı ve bir iktidar yoğunlaştırıcısıdır. Gerçekten de tarihçinin söyleminin, gerçeklik içerisindekiiktidarın hem doğrulanmasını hem de güçlendirilmesini sözlü ve yazılı olaraksağlamak zorunluluğundan yola çıkarak sanatın da böylesi bir işlevi olduğunu
    belirtmek gerekir. Çünkü sanat; günün gerçeği olarak yaşadıklarımıza, insansalpratiğe, topluma ve yaşama sıkıca bağlı olarak oluşan sosyo-estetik bir ilişkidir.Tarihe düşülen görsel kayıtlar olarak yapıtlar; insanların bilinçlerinde, kendi gerçek yaşamları içinde, gereksinim olarak istekler ve zorluklarla karşı karşıya kalışlarınabağlı olarak oluşmaktadır. Çünkü imgeler dünyaya ilişkin belli bir bilincin görsel dönüşümleri olarak aynı zamanda insan bilincinin estetik ürünleridir ve madencevheri gibi kazılıp çıkarılan şeyler değil, belirli bir sosyo-kültürel ortam içerisinde,belli bir işlev görmesi için inşa edilen temsil-nesnelerdir. Ancak estetik ilişkilerintüm ustalığına ve yetkinliğine rağmen izleyicinin bakışını şiddet imgelerinin politiköznesinden uzaklaştıramayacak göstergeler içeren yapıtlar vardır. Söz konusu olan
    bu gösterge-yapıtlar; bir gerçekliğin, olgunun ya da kavramın kendi reel düzlemindedeğil de başka bir gerçeklik düzleminde ifade edilmesini sağlayan simge ve işaretlere sahiptir.

    Daha fazla

  • Tarihsel, sosyolojik ve Marksist eleştirilerin görüngesinde XIX. yüzyılın sanat ve edebiyatı bilinç uyandırmak için yapılan toplumsal bir doğrultuya sahipti. Bu modernist toplum düşüncesi, moral ve toplumsal ilerleme, kişisel özgürlük ve kamu mutluluğu, XVIII. yüzyıl Aydınlanmasının mirasıdır. Sanatta Gerçekçilik, filozoflar yüzyılı olan Aydınlanmanın metafiziği ötelediği ve aklın egemenliğini kazandığı bir düşün ikliminde yeşermiştir. Bu düşün ikliminin ilk tohumlarının M.Ö. V. yüzyılda Grek Aydınlanması ile atılmasından bu yana sanat ve edebiyatın verilerinin temelinde hep insan olmuştur. Ancak insan Aristoteles’in yargısında olduğu gibi zoon politikon’dur. Yani toplumsal bir hayvandır ve bu özelliği doğrultusunda Hegel’e göre; insan, toplumsal ve tarihsel çevresinden ayırt edilemez. Lukacs’a göre; gerçekçi edebiyat ve sanat için de geçerli bir yargıdır bu. Dolayısıyla sanat ve edebiyat öz olarak toplumsal insanı odağına alır ve öz, bu nedenle toplumsal bir öğedir. Ancak çağdaş burjuva dünyasında toplum ve hümanizmadan bir iç rahatlığıyla yüz çeviren sanat ve edebiyat rasyonalizmden gizemselleştirmeye yönelerek gerçekçiliğin yolunu kapatmıştır. Nitekim Batı Gerçekçiliği ve Toplumcu Gerçekçilik, sömürgeciliği ve emperyalizmi körükleyen Avrupa kapitalist toplum düzenlerinde gerçekçilikizlenimcilik görüngüsü içersinde tartışılmış ancak bu tartışmalar yirminci yüzyılda ortaya çıkan kapitalist burjuva akımlarının, Avangarde! (öncü) ve Biçimci Sanat (Formalizm) anlayışları doğrultusundaki soğuk-savaş politikalarının bünyesinde büyük bir varlık gösterememiştir.

    Daha fazla

  •  Hıristiyan-Düalist-Gnostik Heretiklerde Tinsel Duyumculuk, Akılcılık & Boş İnanç Karşıtlığı

Media

Kıbrıs Modern Sanat Müzesi - Faust 

Faust Koleksiyonu Sergi Açılışı

Faust Tiyatrosu

Resim ve Sanat Üzerine

Althusser ve Macherey'de Edebi Üretim Teorisi: Gerçeklik ve İdeoloji

bottom of page