top of page

CEZAYİR KATLİAMI

Gece, simgelerin karanlık anlamlarıyla yüklüdür ve o gecede bulunanlar herkes gibi tehlikenin içerisindedirler. Resimdeki imgelerin şiddete dayalı gücü, düşün gücüdür. Gece yavaş yavaş ilerlerken, çığlık birden kulaklarımızı doldurur. Çığlık yayılmaya başladığında her yer karanlığın renklerine dönüşür. Işıklar bir süreliğine yanıp sönerler. Ve beyazlaşmış kireç gibi suratıyla, korkudan şişmiş ve ileriye doğru firlamış tansiyonlu gözleriyle hortlağa dönmüş bir kadın, çıplak vücuduyla gecenin karanlığında çıkagelmiştir. Gecenin cani isçileri, yeryüzü ışığını karartmayı sokak aralarında, evlerin içlerinde, insanları uykularında öldürerek gerçekleştirirler. Gece gelip sessizlik her yeri örttüğünde, yarasalardan ve baykuşlardan başka hiçbir şey kalmaz. Kan emen ve seyreden arasındaki suç ortaklığından başka gecenin karanlığında hiçbir değer yaşamaz. Bu iki yaratığın işitilmez ortaklığından başka bir şeyin işitilmediği bir ortamda, bir kadının çığlığı her şeyi aydınlatır; Akreplerin ansızın duvarlardan, köşelerden, kapı ağızlarından sıyrılarak, uyuyan kitleleri kanlı et yığınlarına çevirdikleri gecenin civcivli saatlerini!... Güneş yeniden doğar gibi ve ortalık yeniden aydınlanır gibi olsa da, gecenin simsiyah karanlığı uzun bir süre ve belki de hiçbir zaman bütün bütün dağılmayacak.

 

Akdeniz yaşadığı şiddetle iki evreni birbirinden ayıran bir denizdir. Akdeniz; iki kıtanın, birincisi şiddetin tarihsel anılarının saklandığı yer olarak Avrupa, diğeri ise kum yelinin katillerin izini sildiği unutuluş toprağı olan Afrika’nın Cezayir’ini birbirinden ayıran bir sosyo- kültürel dünya görüşü, bir düşünceler coğrafyasının ticari- kültürel su yoludur. Cezayir, yani Avrupa dışındaki Avrupa; ve bu ülkede yaşayan Fransızlar; belirsiz bir ulusun kuramsal yurttaşları ve Araplar. Etkin, çalışkan bir halk ve kaderci olan mülksüz bir halkın, ortak kaderi; kan ve trajedi içinde ölüme mahkum edilmiş, öfkenin meyveleriyle beslenen insanların şiddetli yılları…

bottom of page